Okuma Araçları

1200px
16px
100%

İslam’da Sur’a Üfleme Kavramının Kökenleri: Çok Katmanlı Bir İnceleme

İslam’da Sur’a Üfleme Kavramının Kökenleri: Çok Katmanlı Bir İnceleme

Giriş: İslam inancında kıyamet günü, melek İsrafil’in “Sur” adı verilen ilahi bir boruyu üfleyerek dünyanın sonunu ve diriliş gününü başlatmasıyla gelecektir. Bu Sur’a üfleme motifi, Kur’an ve hadislerde zikredilen önemli bir kıyamet alameti olmasının yanı sıra, insanlık tarihindeki kadim medeniyetlerin ritüellerinden mitolojik anlatılara, doğal olguların insan zihnindeki izdüşümlerinden dilsel ve teolojik kökenlere uzanan zengin bir geçmişe sahiptir. Aşağıda, bu kavramın kökenlerini altı ana başlık altında derinlemesine ele alıyoruz.

1. Arkeolojik Kanıtlar

Antik Yakın Doğu’da Boru ve İlahi Çağrı: Eski Mezopotamya, Anadolu, Mısır ve İbrani uygarlıklarında boru veya boynuz gibi enstrümanlar, ritüel ve iletişim amaçlı kullanılmıştır. Örneğin Sümer, Babil ve Hitit toplumlarında rüzgârlı çalgılar (flüt, obua, horn/boynuz vb.) bulunduğuna dair hem yazılı metinler hem de görsel tasvirler vardır[1]. Hatta tarihçiler, Hititlerde kullanılan kısa boynuz biçimli bir çalgının daha sonra İbrani geleneğindeki şofar’ın (koç boynuzundan yapılan boru) öncüsü olduğunu belirtir[1]. Bu bulgu, kadim Anadolu ile İbrani kültürleri arasında bu alandaki sürekliliği göstermektedir.

Mezopotamya ve Çevresinde Trompetler: Arkeolojik kayıtlarda, Mezopotamyalıların “qarnā” adını verdikleri bir boru tipi olduğu anlaşılmaktadır[2]. Arapça’da da “karna” kelimesi sonradan hem hayvan boynuzu hem de boru anlamında kullanılmıştır. Nitekim İslam kaynaklarında adı geçen “Sur” kelimesi de ilk dönem Arapçada boru anlamına gelmiş ve Kur’an’da kıyameti haber veren son boru sesi için kullanılmıştır[2]. Dil bilimciler, Arapça ṣūr (Sur) kelimesinin muhtemelen İbranice shofar kelimesinden türemiş bir ödünçleme olduğunu ifade etmektedir[3]. Bu da İslam öncesi Arapların, özellikle Yahudi kültürüyle etkileşim içinde, bu tür enstrümanları ve kavramları bildiğini akla getirmektedir.

Mısır ve Anadolu’dan Örnekler: Antik Mısır’da da dinsel ve askeri törenlerde kullanılan metal borazanlar mevcuttu. En ünlü örnek, MÖ 14. yüzyılda yaşamış firavun Tutankhamun’un mezarından çıkarılan iki borudur. Biri gümüş, diğeri bronz olan bu borular, dünyanın bilinen en eski çalışır durumdaki metal trompetleridir ve üzerlerinde Ra, Ptah, Amon gibi tanrıların işlemeleri bulunur[4][5]. Bu borular muhtemelen törenlerde tek notalık güçlü sesler çıkararak kraliyet ilanları veya savaş sinyalleri veriyordu. Anadolu uygarlıklarında da benzer şekilde, Hitit kabartmalarında veya arkeolojik kalıntılarda uzun borular ya da hayvan boynuzundan yapılma üflemeli aletler görülmüştür. Nitekim bir Hitit hiyeroglif metninde, kutsal gece ritüelinde rahibin bir tür boru (Hititçe nēfer?) çaldığından bahsedilir ve bunun tanrılara seslenmek için olduğu düşünülür[6][1]. İbrani kültüründe ise şofar, sadece bir müzik aleti değil, Tanrı’nın huzurunda halkı toplamak veya ilahi bir olayı duyurmak için kullanılan kutsal bir araçtı. Arkeolojik olarak fiziksel şofar boynuzları organik malzeme olduğu için pek korunamamış olsa da, Kitab-ı Mukaddes’te şofarın sıkça anılması (ör. Yeriko’nun surlarının şofar sesleriyle yıkılışı, bayram ve savaşa çağrı olarak çalınışı) bu geleneğin köklü olduğunu gösterir[7][8].

Ritüel İşlevleri: Antik dünyada bu tür boru veya boynuzların ritüel işlevi son derece önemliydi. Savaşta düşmana korku salmak, barış zamanında kralın tahta çıkışını veya kutsal bayramların başlangıcını duyurmak gibi pratik amaçların yanında, bu enstrümanlara çoğu zaman kutsal anlamlar yüklendi. Örneğin, İbranî geleneğinde şofar, Tanrı’nın sesinin bir yansıması olarak görülmüş, Sina Dağı’nda Tanrı’nın tecellisi sırasında “çok güçlü bir boru sesi” duyulduğu anlatılmıştır (Tevrat, Çıkış 19:16). Keza, Mısır’dan çıkarılan Tutankhamun’un borularının üzerinde tanrı figürlerinin yer alması, bu enstrümanların sadece dünyevi değil ilahi bir yönü olduğunu düşündürür. Sümer rahiplerinin tapınak tepelerinde büyük kabuk (davul) veya boynuz sesleriyle halkı ayine çağırdığı, Hititlerin yeni yıl törenlerinde kalkan ve boru sesleriyle ritüeller yaptığı da kaynaklarda ima edilir. Bu örnekler, “ses” ile “ilahi çağrı” kavramlarının antik kültürlerde iç içe geçtiğini ve Sur’a üfleme fikrinin alt yapısını oluşturduğunu göstermektedir.

2. Mitolojik Yansımalar

Farklı kültürlerin mitolojilerinde, dünyanın sonunu getiren veya büyük kozmik değişimleri başlatan bir ses, boru üflemesi ya da ilahi çığlık motifi sıkça görülür. Bu tema, İslam’daki Sur’a üfleme anlayışıyla paralellikler taşıyan arkaik anlatılar sunar.

İskandinav Mitolojisi (Norse): İskandinav inançlarında evrenin sonu olan Ragnarök’un başlangıcı, Heimdall isimli bekçi tanrının Gjallarhorn adlı kudretli boruyu üflemesine bağlanmıştır. Völuspá adlı kadim şiirde, “Gjallarhorn’un notasında kader duyulur; Heimdall gürültüyle borusunu öttürür, boynuz havaya kalkmıştır...” diye anlatılar geçer[9]. Bu borunun sesi o kadar güçlüdür ki dokuz dünyada birden işitilir ve tanrılar dahil tüm varlıkları sarsar. Nitekim Voluspá’da Heimdall’ın boruyu çalmasıyla “Yggdrasil adlı dünya ağacının titrediği” ve ölülerin diyarındaki ruhların bile korkuya kapıldığı belirtilir[10]. Bu mitolojik sahne, Sur’a üfleme motifinin İskandinav versiyonu gibidir: Bir kozmik boru sesi, düzenin yıkılıp yeni bir düzenin doğuşunu işaret eder.

Yunan ve Pagan Mitolojileri: Antik Yunan mitolojisinde doğrudan bir “boru” motifiyle kıyamet anlatısı olmasa da, ilahi bir sesin dünyayı değiştirmesi teması mevcuttur. Özellikle Tanrı Pan’ın, devlerle savaş esnasında attığı dehşet çığlığı ünlüdür. Efsaneye göre orman tanrısı Pan, güçlü ve gür sesiyle Olimpos tanrılarına saldıran devleri (Gigantları) öyle korkutmuştur ki, savaşın kaderi tanrıların lehine dönmüştür[11]. Bu olay sonucunda “panik” kelimesi ortaya çıkmış, ilahi bir sesle düşmanlarda oluşan kontrolsüz korkuyu ifade eder olmuştur. Burada Pan’ın çığlığı, bir kutsal değişimin habercisidir: Kozmik düzeni tehdit eden güçlerin yenilgisini sağlar. Benzer şekilde, antik Romalılar ve Yunanlar, savaşta uzun borular (salpinx veya tuba) çalarak sadece iletişim kurmakla kalmaz, aynı zamanda zafer tanrıçası Nike’nin veya Roma’da Mars’ın desteğini sesle simgelediklerine inanırlardı. Pagan Kelt mitlerinde de Carnyx adı verilen uzun savaş borularının ruhani bir yönü vardı; bu boruların sesi, savaş alanında hem düşmana korku salan hem de kendi askerlerini transa geçiren bir sihirli ses olarak tasvir edilirdi. Tüm bu örnekler, eski pagan kültürlerinde “sesin kudreti” temasının yaygın olduğunu ve gerektiğinde dünyanın gidişatını değiştirecek kadar güçlü görüldüğünü gösterir.

Hindu Mitolojisi: Hindu inançlarında evrenin başlangıcı ve sonu “kozmik ses” kavramıyla ilişkilendirilir. En bilinen örnek, yaratılışın ilk sesi kabul edilen “Om” mantrasıdır. Upanişad’larda Om, tüm evreni saran kutsal titreşim ve yaratıcı söz olarak tanımlanır[12]. “Om” sadece başlangıçta değil, her mahdevri (yuga) sonunda da yeniden duyulan ve evreni yenileyen bir titreşimdir. Öte yandan, Hindu destanı Mahabharata’da kıyamet ölçeğinde bir savaş olarak görülen Kurukshetra Meydan Muharebesi, tarafların şankha adı verilen deniz kabuğu borularını üflemesiyle başlar. Savaş başlamadan hemen önce, Krişna kendi Pançacanya adlı beyaz kabuğunu, Arjuna Devdutta adlı kabuğunu ve diğer savaşçılar da isimlendirilmiş kabuk borularını çalarak tüm orduya ve evrene meydan okurlar. Bhagavad Gita’nın bir bölümünde bu sahne betimlenir; boruların sesi “yer ile gök arasını inletmiş, rakiplerin dizlerini titreten bir gürültü koparmıştır” dersek abartı olmaz. Bu anlatı, kozmik düzenin değişeceği büyük bir savaşın sesli ilanı gibidir. Ayrıca Hindu kozmolojisinde Tanrı Şiva’nın dansı (Tandava) sırasında çaldığı damaru adlı davul, yaratılış ve yıkım döngülerini sembolize eder. İnanca göre Şiva damarusunu her çaldığında evren ritmik olarak genişler ve büzülür – bu da bir anlamda kozmik değişimin sesle ifadesidir. Gerek konç sesleri gerek davul ritimleri, Hindu mitolojisinde dünyanın düzenini başlatan veya sonlandıran kutsal sesler olarak kabul görmüştür[13][14].

Diğer Mitolojiler: Dünya genelinde pek çok mitolojide benzer temalar bulunur. Örneğin İskandinav Gjallarhorn’una benzeyen şekilde, Kızılderili bazı kabile efsanelerinde dev bir deniz kabuğunun çalınmasıyla tufanların başladığı anlatılır. Maya mitolojisinde yaratılış tanrıları insanları yaratmadan evvel “dünyanın sessiz olduğu” vurgulanır ve tanrılar “söz söyleyerek” yani ses çıkararak varlıkları hayata geçirir – bu, sesin yaratıcı gücüne dair bir mitolojik sezgidir. Pers (Zerdüşt) eskatolojisinde Saoshyant’ın (kurtarıcının) gelişinde bir ilahi boru sesi duyulacağı inancı da bazı araştırmacılar tarafından not edilmiştir; zira Avesta’da “Göğün sesi yükseldiğinde ölüler dirilecek” benzeri ifadeler yer alır. Bütün bu mitolojik örnekler, insanlığın ortak bilinçdışı hafızasında “Tanrısal ses” motifinin güçlü şekilde yer ettiğini ve bir devrin sonunu ya da başlangıcını müjdeleyen sembolik bir araç olarak işlendiğini ortaya koyar.

3. Bilimsel ve Doğal Olaylar

Doğa Olaylarının Sesleri: Tarihöncesi ve antik çağ insanları, çevrelerindeki büyük doğal olayların çıkardığı seslerden derin şekilde etkilenmişlerdir. Volkanik patlamalar, şiddetli gök gürültülü fırtınalar, deprem sırasında yerin gürlemesi veya meteorların atmosferi yararak oluşturduğu patlamalar, eski insanlar için anlaşılmaz ve dehşet verici olaylardı. Örneğin bir yanardağın infilakı ile çıkan uğultu veya gök gürültüsü, sık sık tanrıların öfkesi ya da habercisi olarak yorumlanmıştır. Gökgürültüsü kültü denilen olgu, pek çok ilkelde görülür; Britannica’ya göre tarihöncesi Avrupa’da insanlar gök gürültüsünü en yüksek tanrının sesi kabul ederek baltayı (yıldırım simgesi) kutsal saymış, Neolitik kaya resimlerinde fırtına tanrısının silahı olarak balta motifini işlemişlerdir[15][16]. Bu, doğa olayının sesine yüklenen ilahi anlamın erken bir örneğidir.

Eski insanlar yıkıcı bir doğal afetin geleceğini çoğu zaman önce sesinden anlarlardı: Deprem öncesi yer altından gelen uğultular, tsunami öncesi denizden gelen patlama sesleri veya yaklaşan fırtınanın rüzgâr uğultusu… Bu deneyimler, muazzam değişimlerin ön habercisi olarak “ses” kavramını zihinlere işlemiştir. Dolayısıyla insanlık, bilinçdışı olarak “dünyanın sonu gibi büyük bir olay da herhalde çok büyük bir sesle gelecektir” şeklinde bir bağlantı kurmuştur denebilir. Nitekim günümüzde psikologlar, yüksek ve ani seslerin insan beyninde ilkel bir korku tepkisi yarattığını, amigdalanın böyle seslerle tetiklendiğini ortaya koymuşlardır[17]. Bu ani ses-korku tepkisi, atalarımızın hayatta kalması için bir mekanizma iken, kültürel olarak bu tepkinin efsanelere dönüşmesi kaçınılmaz olmuştur.

Nöropsikolojik Açıklamalar: Modern nöropsikoloji ve antropoloji, kolektif bilinçaltı kavramını da kullanarak büyük ses olaylarının mitlere etkisini yorumlamıştır. Carl Jung’un arketip kuramına göre, tüm insanlığın ortak bazı imgeleri ve temaları vardır. Kıyamet borusu da bunlardan biri olabilir. İnsanların binlerce yıl boyunca tanık olduğu gök gürültüsü, volkan patlaması, boran fırtınası gibi sesli felaketler, ortak belleklerinde bir “Sonun Sesi” imgesi yaratmış olabilir. Jungian analizciler, rüyalarda veya kültürel sembollerde beliren apokaliptik ses imgelerini, benliğin dönüşüm arzusuna da yorarlar[18]. Yani toplumsal bilinçdışı, değişim zamanlarını bir alarm sesiyle ilişkilendirir. Bu açıdan bakıldığında Sur’a üfleme, insan zihninin derinliklerinde yatan bir arketipin dini literatüre yansıması gibi de değerlendirilebilir.

Diğer bir bilimsel yorum ise işitsel algının önceliği ile ilgilidir. İnsanoğlu tehlikeyi çoğu zaman önce duyar, sonra görür. Karanlıkta bir yırtıcının kükremesi ya da ormanda bir dal kırılma sesi, henüz ortada bir şey yokken alarm durumuna geçmemizi sağlar. Bu durum evrimsel olarak beynimizi “önce sesten uyarılma” yönünde programlamıştır. Eski insanlar da gökyüzünde beliren bir kuyruklu yıldız görmeden önce belki onun çıkardığı ses dalgalarını (sonik patlama gibi) duymuş, “ses”i felaketin öncüsü bilmiştir. Hatta İncil’de “Şimşekler çaktı, gök gürledi... ve büyük bir deprem oldu” gibi kıyamet tasvirlerinde sesli uyarılar ön plandadır (Vahiy 11:19). Bu tür metinler, doğal afetlerin seslerine dair kolektif hafızanın teolojik metinlere işlendiğini düşündürmektedir.

“Ses”in Kutsallaşması ve Psikolojisi: İlkel toplumlardan itibaren ses çıkaran araçlar çoğu kültürde kutsal sayılmıştır. Mesela Avustralya Aborjinleri bullroarer (dönertaş) denilen aleti kullanarak bir uğultu sesi oluşturur, bunun ataların ruhlarının sesi olduğuna inanırlardı[19][20]. Bu alet dönüp uğuldadığında, törene katılanlar ruhların aramıza geldiğini düşünür, dinsel vecd hâline geçerdi. Benzer şekilde Afrika’da ve Amerika’da kabileler büyük davulların ve boruların sesini tanrılarla iletişim aracı kılmışlardır. Modern bilim, bu gibi derin, bas titreşimlerin (ör. bullroarer’ın çıkardığı düşük frekanslı uğultu) insan beyninde trans halini kolaylaştırdığını bulmuştur – bir nevi monoton güçlü sesler, beyin dalgalarını etkileyerek mistik deneyime zemin hazırlayabilir. Dolayısıyla insanoğlu, “ses” ile “manevi deneyim”* arasındaki bağlantıyı binlerce yıl önce kurmuştur. Bu gelenekler Sur’a üfleme mitosunun psikolojik zeminini oluşturur: Büyük ses = büyük değişim = ruhani bir eşik.

Özetle, tarihteki büyük doğa olaylarının akustik etkileri ve insan psikolojisinin sese karşı geliştirdiği tepkiler, kıyamet borusu fikrinin evrensel bir motif haline gelmesinde rol oynamıştır. İnsanlar önce doğayı dinlemiş, sonra onu hikâyelere dönüştürmüştür. Kulaklarımızda çınlayan o kadim korku, dini anlatılarda ilahi bir uyarı olarak tecessüm etmiştir.

4. Teolojik ve Filolojik Analiz

“Sur” Kelimesinin Kökeni: İslam’daki Sur kavramının dilsel kökeni, eski Sami dilleriyle bağlantılıdır. Arapça صُور (ṣūr) kelimesi, İslam öncesi dönemde genel olarak “boru, üflemeli çalgı” anlamında kullanılmıştır. Bu kelimenin, İbranice שופר (şofar) kelimesinden muhtemel bir alıntı olduğu dile getirilmektedir[3]. İbranice’de şofar, koç boynuzundan yapılma geleneksel bir borudur ve Tanah’ta (Eski Ahit’te) defalarca zikredilir. Arapçada ṣūr kelimesi muhtemelen shofar telaffuzunun Aramice veya Arap lehçelerindeki varyasyonundan türemiştir; nitekim bazı etimologlar bunun “şapur” veya “şafar” şeklinden evrildiğini öne sürer. Her hâlükârda, Kur’an nazil olduğunda Arap toplumunun “sur” kelimesini anlıyor olması, onların ya Yahudi ve Hıristiyan komşularından bu kavramı duyduğunu ya da kendi kültürlerinde benzer bir olgunun bulunduğunu gösterir.

İlginç şekilde Kur’an’da “sur” dışında “nāḳūr” (tek bir yerde, Müddessir 8. ayette) ifadesi de geçer ki bu da “boru, trampet” anlamındadır. “Fe-iżâ nuḳira fi’n-nâḳûri” şeklinde başlayan ayette, kıyamet günü boruya üflenmesinden bahsedilir. Nâkûr kelimesi, Arapça’da nakara (vuruş yapmak, çalmak) fiilinden gelir ve belki de daha çok davul gibi bir vurmalı çalgıyı imler. Bazı tefsirciler nâkûr ile sûrun aynı şeyi ifade ettiğini, farklı lehçelerde farklı kelimeler kullanıldığını belirtir. Bu da bize Arap dilinde bu kavramın ne denli yerleşik olduğuna dair ipucu verir. Bir başka ilgili kelime bûq’tur (bugünkü Türkçede “boru” sözcüğünün kökeni), Arapça’ya Latince buccina (Roma borusu) kelimesinden geçtiği sanılır[21][22]Bûq, daha çok düz borazan anlamında kullanılmış ve bûq al-nafîr (askeri boru) gibi tamlamalarla Abbasi döneminden itibaren literatüre girmiştir[22]. Bu sözcükler, Arap dünyasında boru çalgısının aşina bir nesne olduğunu kanıtlar.

İslam Öncesi Arap Kültüründe Sesli Çağrı: İslamiyet’ten önce Arap toplumlarında dini veya sosyal amaçlı “sesli çağrı” gelenekleri vardı. Özellikle Yahudi ve Hıristiyan topluluklarla iç içe yaşayan Hicaz Arapları, onların ibadet için çan veya boru kullanma adetlerinden haberdardı. İslam tarihinde, Medine’ye hicret sonrası Müslümanların namaz vaktini bildirmek için ne yapacaklarını tartıştıklarında bazı sahabelerin “Hristiyanlar gibi çan çalalım” veya “Yahudiler gibi boynuz (bûq) üfleyelim” diye öneride bulunduğu kaydedilmiştir[23]. Bu rivayete göre Hz. Ömer, “Hayır, insan sesiyle çağıralım” diyerek ezan uygulamasını ilk kez önermiştir[23]. Bu olay, Arapların boru/trampet çalma adetine yabancı olmadığını açıkça gösterir. Demek ki o dönemde Yahudiler şofar çalmaya devam ediyor ve bu Müslümanlarca biliniyordu; ayrıca Hristiyan manastır ve kiliselerinde çan veya nakus sesini de duyuyorlardı. Hicaz paganlarına gelince, Kâbe’de putlara tapan müşrik Arapların da belirli zamanlarda uzun nidalar, alkış ve ıslıklarla tören yaptıkları, hatta putperest ayinlerde çalgı ve şarkı kullandıkları tarihi kayıtlarda geçer. İbn İshak’ın siyerinde, İslam öncesi Mekke panayırlarında davullar çalındığı, Uzza putunun bulunduğu tapınakta ayin başlarken boynuz üflendiği rivayet edilir (her ne kadar bu rivayetlerin doğruluğu tartışmalı olsa da). Dolayısıyla Arap yarımadasında “kutsal ses” anlayışı az çok mevcuttu. Sur’un üflenmesi fikri, İslam öncesi bu atmosferde, hele ki Tevrat ve İncil efsanelerini duymuş olanlar için, anlaşılması güç bir mevhum değildi.

Filolojik Paraleleler: Sami dil ailesinde sür/şur kökünden türeyen kelimeler ilgi çekicidir. Aramice ve Süryanice’de qarnā hem boynuz hem boru anlamına gelir; Akadca’da qarnu boynuz demektir. İbranice şofar zaten malum. Bu ortak terminoloji, bölgedeki kültürler arası etkileşimi gösterir. Yunanca’ya bile şofar kelimesi sophar olarak geçmiş olabilir (Septuaginta çevirilerinde farklı kelimeler kullanıldıysa da). Öte yandan modern Batı dillerindeki trompet (trumpet) Latince kökenlidir ve Sami dillerle bağlantılı değildir; ancak bugle (boru) kelimesinin kökeni “öküz” anlamına gelir (İngilizce bugle < Latince buculus, öküzcük), zira ilk borular öküz boynuzundan yapıldığı için bu adı almıştır. Bu da araç ile hayvan boynuzunun özdeşleştiğini gösterir. Türkçeye de boru/borı kelimesi muhtemelen Farsça yoluyla girmiştir ki Farsça burî Arapça bûq’tan gelir. İlginç biçimde dilimizde sur kelimesi “şehir duvarı” anlamında (Arapça sūr < Fenikece sur = kaya, duvar) kullanılırken, bu “boru” anlamındaki sûr özellikle dini bağlamda korunmuştur. Halk arasında “Sur borusu” veya “İsrafil’in Sur’u” tabiri canlı bir deyimdir. Bu filolojik çeşitlilik, kavramın farklı kültürlerde benimsendiğini ancak özde aynı şeye işaret ettiğini ortaya koyar.

Tasavvufi Yorumlar: İslam teolojisinde Sur’un literal anlamı kıyamet borusu olsa da, Sufi gelenek bu kavrama mecazi ve batıni anlamlar yüklemiştir. Örneğin Mevlânâ Celaleddin Rumi, velilerin (ermişlerin) insanları hakikate uyandırmakta İsrafil gibi olduğunu söyler: “Agâh ol ki veliler, zamanın İsrafil’idirler. Ölüler onlardan can bulur, gelişirler.”[24]. Burada bahsedilen ölüler, elbette manevi ölüler yani kalben ölmüş insanlardır. Rumi’ye göre velilerin nefesi adeta Sur’un üflenmesi gibidir, gaflet uykusundakileri diriltir. Bu yorum, Sur’un sadece kıyamette değil, insanın iç dünyasında da kopabileceği düşüncesini getirir. Yine tasavvufta “Nefha-i sur” kavramı insanın kalbine üflenen ilahi sır anlamında da kullanılmıştır. Bazı sufiler, Kur’an’daki “Allah Adem’e ruhundan üfledi” ayetini (Secde 9) tevilleriyle Sur’a benzetmişler; ilk üfleme ile insan ruh kazandıysa, son üfleme ile ruhlar bedenlerine kavuşacak demişlerdir. Mevlevî Sema ayininde kudüm (davul) vuruşunun “kün (ol) emri”ni, neyin sesinin ise “Allah’ın insana ruh üflemesi”ni temsil ettiği belirtilir[25]. Yani Sema’nın başlangıcındaki ilk kudüm darbesi sembolik bir Sur’a üfleme olarak telakki edilir, bu vuruluş ile tüm varlık âlemi dirilir, semazenler devran etmeye başlar. Bu gibi mistik yorumlar, Sur kavramının İslam düşüncesinde sadece kıyamet alameti olmayıp, aynı zamanda manevi dönüşümün şifresi olduğunu da gösterir.

5. Karşılaştırmalı Dinler Tarihi Perspektifi

Yahudilikte Kıyamet Çağrısı: İslam’daki Sur’a üfleme motifi, köklerini Yahudi geleneğindeki “Tanrının borusu” inancıyla paylaşır. Yahudi kutsal metinlerinde Mesih’in gelişinde veya ölülerin dirilişinde büyük bir şofar borusunun çalınacağı ima edilmiştir. Özellikle Yeşaya 27:13 şöyle der: “O gün büyük bir boru üflenecek; Asur’da yitik olanlar ve Mısır’da sürgün edilenler gelecek, kutsal dağda Rab’be tapınacaklar.”[26]. Ayrıca Zekeriya 9:14’te “Rab onlara görünecek, okunu şimşek gibi fırlatacak, Egemen Rab borusunu çalacak...” denilir. Bu pasajlar, Tanrı’nın kurtuluş gününde bir boru sesiyle halkını toplayacağını belirtir ki İslam’daki Israfil’in suru ile açıktır ki aynı temadır. Yahudi apokrif ve rabbinik literatürde de “şofar gadol” (büyük şofar) motifi gelişmiştir. Örneğin rabiler, Sinay’da on emir verilirken şofarın çok güçlü çaldığını (Çıkış 19:19) ve Mesih geldiğinde yine tekia gedola denilen uzun bir şofar sesiyle tüm dünyaya ilan edileceğini öğretmişlerdir[27]. Musevi geleneğinde Rosh Hashanah (Yılbaşı) ve Yom Kippur (Kefaret günü) ayinlerinde şofar çalınması, hem ilahi krallığın anılması hem de gelecekteki Son Davetin provası gibidir[28]My Jewish Learning sitesine göre, şofar sesinin “En Yüce Yargı Günü’nü hatırlattığı, tüm insanları Tanrı’nın huzurunda yaptıklarının hesabını vermeye hazırlanmaya çağırdığı” belirtilir[29]. Bu, kıyamet borusu fikrinin Yahudilikte ne denli güçlü olduğunu gösterir. İslamiyet, bu zengin geleneğe aşina bir coğrafyada doğduğundan, Sur kavramı adeta bu ortak kültürel hafızanın devamı olmuştur.

Hristiyanlıkta Kıyamet Boruları: Hristiyan eskatolojisinde de boru/trampet teması merkezi yer tutar. Yeni Ahit’te, Pavlus’un Korintlilere mektubunda “Son trampet çaldığında ölüler dirilecek...” denilir (1. Korintliler 15:52). Yine 1. Selanikliler 4:16’da “Rab’bin sesi, başmeleğin çağrısı ve Tanrı’nın borazanıyla gökten ineceği” ifade edilir. En çarpıcı anlatı ise Vahiy (Apokalips) kitabındadır: Yedi melek yedi borazan çalacak ve her boru sesiyle kıyametin farklı felaketleri dünyayı vuracaktır (Vahiy 8 ve 9. bölümler). Yedinci ve son borazan çaldığında “Dünyanın krallığı Rabbimizindir ve Mesih’inin olmuştur” diye gökte sesler duyulur (Vahiy 11:15). Görüldüğü gibi Hristiyanlık, kıyamet senaryosunu bir çoklu boru konseri şeklinde tasvir eder. Bu yönüyle İslam’daki Sur anlayışından ayrılır: İslam’da çoğunlukla iki üfleme (ölüm ve diriliş) varken, Hristiyan Vahiy geleneğinde yedi üfleme ara dönemlerde değişik olayları tetikler. Ancak özde benzerlik şudur ki, hem Hristiyanlar hem Müslümanlar kıyametin bir melekî boru ile ilan edileceğine inanır. Bu melek Hristiyan kültüründe ismen geçmez ama geleneksel olarak Cebrail (Gabriel) olarak düşünülür; sanat tarihindeki “Gabriel’in Trompeti” betimlemeleri meşhurdur. İslam’da ise görev açıkça İsrafil’inkidir.

Bu ortak inancın kökeni, Yahudi geleneğinden her iki dine sirayet eden apokaliptik vizyonlardır. Özellikle ikinci tapınak dönemi Yahudi apokaliptik literatürü (Hanok kitapları, Ezra apokalipsi vb.), mahşerde ilahi bir ses ya da boru olacağını dile getirmişti. Hristiyanlık ve İslam, farklı yollarla bu vizyonu kendi doktrinlerine dahil ettiler. Farklılaşan Yorumlar: Ortak kaynaklara rağmen, her din kendi bağlamında bazı farklı yorumlar geliştirdi. Örneğin Hristiyan teolojisinde bazı gruplar (özellikle Protestan Yedinci Gün Adventistleri veya Yehova’nın Şahitleri gibi) kıyamet borularını mecazi yorumlayıp, bunları tarihteki belli dönemler ya da modern çağdaki önemli olaylar olarak tefsir eder. İslam’da ise genel kabul, Sur’un mutlak hakiki bir ses olacağı yönündedir. Bununla birlikte bazı çağdaş Müslüman entelektüeller, Sur’un üflenmesini insanlık için bir uyarı çağrısı veya ruhsal uyanış sembolü olarak da değerlendirir.

Ortak Kültürel Hafıza: İslam, Yahudilik ve Hristiyanlık arasındaki bu benzerlik, onların ortak Ortadoğu mirasından kaynaklanır. Hepsinin atası sayılan Hz. İbrahim’in memleketi Ur’da veya Kenan diyarında, muhtemelen rahipler halkı tapınağa çağırmak için koç boynuzu çalıyorlardı. Bu pratik, İbrahimî dinlerin kolektif bilinçaltına kazınmıştır. Sonraki yüzyıllarda Tevrat’ın şu sözü defalarca hatmedildi: “Tanrı Sina’da zuhur ettiğinde boru sesi çok güçlüydü.” İşte bu zihinsel imge, asırlar sonra Kur’an’da “Sûr’a üfürüldü mü, artık Allah’ın diledikleri hariç göklerde ve yerde kim varsa hepsi düşüp ölür; sonra bir daha üfürülür, birden hepsi kalkıp bakışırlar” (Zümer 39:68) şeklinde tezahür etti. Aynı imge, İncil’de “Gökte Tanrı borazanları çalacak ve İsa bulutlarla gelecek” şeklinde karşılık buldu. Dinler tarihi açısından bakarsak, farklı dinler bu temayı paylaşıyor olsa da, her biri kendi teolojik vurgularını eklemiştir: İslam, Allah’ın mutlak kudretini ve ölüm-diriliş mucizesini vurgular; Hristiyanlık, Mesih’in krallığını ve ilahi adaleti tesisini vurgular; Yahudilik ise Tanrı’nın halkını geri toplamasını ve yeni bir çağ başlatmasını vurgular[30].

Tartışmalı Görüşler: Bazı akademisyenler, İslam’daki Sur kıssasının, Yahudi ve Hristiyan kaynaklardan neredeyse birebir alındığını öne sürerler. Örneğin Dr. Samuel Shahid adlı araştırmacı, “The Last Trumpet” (Son Boru) adlı çalışmasında İslami eskatolojideki ana temaların Kitab-ı Mukaddes ve Zerdüşti kaynaklardan ödünçlenmiş olduğunu iddia eder[31]. Shahid’e göre Hz. Muhammed, kıyamet alametlerine dair bilgileri sözlü olarak Ehl-i Kitap’tan duymuş ve vahiy sürecinde bu motifler de tefsir edilmiştir[31][32]. Bu görüş İslam dünyasında tartışma yaratır, zira Müslüman alimler Kur’an’ın önceki vahiylerle benzerliklerini ortak ilahi kaynak ile açıklar, başka kültürlerden alınma şeklinde yorumlanmasını kabul etmezler. Yine de karşılaştırmalı dinler tarihi perspektifi, bu tür benzerlikleri açıklamaya çalışırken etkileşim ve dönüşüm olasılıklarını hesaba katar.

Sonuç olarak, İslam’daki Sur’a üfleme inancı ile Yahudi şofar geleneği ve Hristiyan kıyamet boruları arasında belirgin bir tarihî süreklilik ve ortak motif söz konusudur. Bu, üç dinin de eskatolojik beklentilerinde ses motifine verdiği önemi ortaya koyar. Farklılaşan yorumlar ise, her dinin kendi inanç sistemi içinde bu motifi nasıl konumlandırdığının bir sonucudur.

6. Tarihi Evrim ve İslami Yorumlar

İslam kültür tarihinde Sur kavramı asırlar boyunca farklı ekoller ve alimler tarafından detaylandırılmış, zamanla çeşitli inanç ve tahayyüllerle zenginleşmiştir. Kur’an’da Sur’a üfleme olgusu kısa ve öz bir şekilde bahsedilirken (örn. Yasin 36:51, Zümer 39:68, Kehf 18:99 vb.), sonraki dönem Müslüman toplumlar bu olayı tasvir eden bir dizi rivayet ve hikaye geliştirmiştir.

Klasik Dönem ve Hadis Rivayetleri: Erken İslam döneminde, özellikle sahabe ve tabiin kuşağı, Sur’un nasıl bir şey olduğu ve kaç defa üfleneceği konusunda çeşitli görüşler aktarmıştır. Yaygın kabul gören hadislerde, İsrafil’in Sur’u iki defa üfleyeceği ifade edilir: Birincisinde “Nefhatü’l-fezâ” (korku nefhası) veya “Nefhatü’s-sa’k” (bayıltma nefhası) ile tüm canlılar ölür; ikincisinde “Nefhatü’l-ba’s” (diriltme nefhası) ile ölüler diriltilir[33][34]. Bazı rivayetlerde ilk üflemenin de iki aşamalı olduğu, toplamda üç veya dört üfleme olacağı belirtilmiştir. Mesela bir rivayette Sur ilk kez korku için, ikincide ölüm için, üçüncüde diriliş için çalınır denmiştir. Ancak Buhari ve Müslim gibi ana hadis kaynaklarında genellikle iki üfleme olarak geçer. Hadis literatürü, Sur’un büyüklüğü, İsrafil’in bekleyişi gibi konularda da tasvirler sunar. Örneğin bir hadis, İsrafil’in Sur’u ağzına götürmüş, gözlerini Arş’a dikmiş bir halde Allah’tan işaret beklediğini anlatır (bu rivayet daha çok zayıf hadis kitaplarında geçer). Bir başka rivayette Sur’un “nurdan bir boynuz” olduğu söylenir ki mecazi de anlaşılabilir. Bu dönemde Müslüman zihin, Sur olayını gerçek bir sahne olarak tahayyül etmeye başlamıştır.

Sünni ve Şii Yaklaşımları: Sünni ve Şii ana akımları arasında Sur konusunda aşırı bir farklılık olmamakla beraber, Şii kaynaklar Ehlibeyt imamlarından gelen bazı detaylarla konuyu zenginleştirmiştir. Örneğin Şii rivayetlerde, İsrafil’in ilk üflemesi ile her şeyin son bulacağı, sonra Allah’ın Muhammed Mehdi ve İsa gibi bazı seçilmiş kulları tekrar göndereceği gibi “Rac’a” inancıyla ilişkili yorumlar yapılmıştır. Necef ulemasından Allame Tabatabai, “Sur’un birinci üfürülüşüyle Kaim (Mehdi) dışında herkes ölecek, sonra çok kısa bir süre sonra ikinci üfürülüşle hepsi dirilecektir” diye bir tefsir nakleder. Yine Şiilikte yer yer, birinci üfleme ile kötülerin helak olacağı, ikinci üfleme ile iyilerin dirileceği gibi yorumlar da bulunur; bunlar Sünni literatürde de bazen görülen, kıyamet öncesi bir ara temizlik fikridir. Ancak esasen iki ekol de Kur’an ve sahih hadislerdeki genel çerçeveyi kabul eder: Sur, İsrafil’in üfleyeceği ilahi borudur ve kıyametin kopuşunu ilelebet ilan edecektir.

Kelam ve Felsefi Tartışmalar: İslam kelamcıları (inanç teorisyenleri), Sur hadisesini aynen inanılması gereken gayb konularından saymışlardır. Eş’ari ve Maturidi gibi Sünni kelam ekollerine göre, Sur’a üfleme haktır ve cismani diriliş bununla başlayacaktır. Mu’tezile gibi akılcı ekoller de bunu inkar etmemiş ancak bazıları “Sur” kelimesini “sır” (sır, gizli anlamda) olarak tevil etmeye kalkışmıştır. Mesela erken dönem Mu’tezili düşünürlerden bazıları, kıyamet borusunun mecaz olduğunu, Allah’ın “Ol!” emrinin kast edildiğini savunmuştur. Fakat bu görüş genel kabul görmemiştir. İslam felsefesi geleneğinde (Farabi, İbn Sina gibi) Sur olayı, nâfha (nefha) kavramıyla ele alınmış, bunun kozmik bir dönüşüm anı olduğunu, Sûr denilen şeyin belki de göksel kürelerin son titreşimi olabileceğini felsefi bir dille tartışanlar olmuştur. Ancak bu spekülasyonlar geniş kitlelere yayılmamıştır.

Popüler İslam Kültüründe Sur: Asırlar içinde kıssahanlar ve halk sufileri, Sur’a üfleme etrafında zengin menkıbeler geliştirmiştir. Örneğin bazı halk hikayelerinde İsrafil’in Sur’una kuşlar konar, o üfleyince kuşlar bile birlikte öter vs. gibi sembolik anlatımlar yer alır. Türk-İslam edebiyatında “Sur-u İsrafil” tabiri şairlerce sıkça kullanılmıştır; Fuzuli, “Sûr u İsrafil’ü nefha atar ehl-i kubûr” (İsrafil’in Sur’u kabir ehline nefha saçar) diyerek mahşeri anlatır. Mevlidlerde, özellikle Süleyman Çelebi’nin Vesîletü’n-Necât’ında Sur’dan bahsedilir. Tasavvuf musikisinde “Sur” makamı veya “Surname” formları bile oluşmuştur.

Mehdi ve Mesih İnanışı ile İlinti: Tarih boyunca bazı İslami mezhepler Sur olayını kendi mesihçi inançlarıyla bağdaştırmıştır. Örneğin erken dönem Muhtariyye hareketi, liderleri Muhtar es-Sakafi’yi Mehdi ilan ederken onun Sur’un ilk üfürülüşünden sonra ortaya çıkıp intikam alacağını yaymıştır. Yine bazı sufiler, “Her asırda gönülleri uyandıran bir İsrafil vardır” diyerek kendi şeyhlerini manen Sur üfleyen zat olarak yüceltmiştir. Bu tip akımlar resmi itikada dahil olmasa da, Sur imgesinin toplumsal kriz dönemlerinde metaforik şekilde kullanıldığını göstermektedir (örn. bir şiirde “Üfle Sûr’a İsrafil, belki dirilir bu âdem” dizesi, toplumun manen öldüğünü ve uyanışa muhtaç olduğunu dile getirir[35]).

Modern Akademik Yaklaşımlar: 20. ve 21. yüzyılda Müslüman entelektüeller Sur kıssasını hem bilimsel gerçeklerle hem de diğer dinlerle karşılaştırarak ele alma eğilimindedir. Bazı ilahiyatçılar, Sur’un üflenmesini Big Bang teorisinin tersine bir Big Crunch (Büyük Çöküş) anına benzetmiş, “belki de evren bir son ses, kozmik bir patlama ile büzülüp yok olacak, sonra Allah yeni bir evren yaratacak” gibi yorumlar getirmişlerdir (elbet bunlar spekülatiftir). Diğer yandan karşılaştırmalı çalışmalar, daha önce bahsettiğimiz gibi, bu kavramın tek tanrılı dinlerdeki ortak mirasını vurgular. İslam dünyasında genellikle bu ortaklık tevhidî bir miras olarak görülür: Yani Allah, Musa’ya da, İsa’ya da, Muhammed’e de aynı gerçekleri bildirmiştir; kıyamet borusu da bu gerçeklerden biridir. Dolayısıyla benzerlikler, İslam’ın önceki dinleri tasdik ettiğinin işaretidir, asla bir alıntı/etkileşim meselesi değildir. Bu, Müslüman alimlerin genel tutumudur.

Sonuç – Süreklilik ve Dönüşüm: Sur’a üfleme kavramı, İslam’ın ilk döneminden bugüne değin inanç esaslarının bir parçası olarak varlığını korumuştur. Zamanla ayrıntılar, hayal gücü ve farklı ekollerin vurgularıyla dallanıp budaklansa da, hiçbir zaman temel önemini yitirmemiştir. Bugün de gerek cami vaazlarında gerek akademik ilahiyat kitaplarında, kıyametin dehşeti anlatılırken İsrafil’in Sur’u mutlaka anılır. Bu kavram, içerdiği zengin çağrışımlar sayesinde hem sanata, edebiyata, musikiye ilham vermiş, hem de vaaz ve hikmet dilinde sıkça yer bulmuştur. İslam kültüründeki Sur imgesini, bir yandan Kur’an’ın evrensel mesajına köklü bir şekilde bağlı, öte yandan farklı kültür ve zamanların renkleriyle bezenmiş bir motif olarak tanımlayabiliriz.

Bitiriş: Son tahlilde, İslam’daki Sur’a üfleme inancının arkeolojik bulgulardan mitolojik yansımalara, bilimsel açıklamalardan dilsel kökenine dek çok katmanlı bir geçmişi olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu kavram, hem insanlığın ortak hafızasından beslenen evrensel bir sembol, hem de İslam vahyinin özgün bir unsuru olarak incelenebilir. Sur’un sesi, bir açıdan geçmiş uygarlıkların sesidir – çanak çömlekten yapılmış boruların, koç boynuzlarının, tunç trompetlerin binlerce yıllık yankısıdır. Diğer açıdan, inananlar için geleceğe dair sarsıcı fakat umut dolu bir müjdenin sesidir – ilahi adaletin tecelli edip yeni bir hayatın başlayacağı o son çağrının habercisidir. Bu sebeple, Sur’a üfleme kıssası incelendiğinde, hem tarih hem mitoloji, hem bilim hem teoloji bir araya gelerek bizi insanlığın en kadim korkularından ve beklentilerinden biriyle yüzleştirir: Sonun ve Yeniden Başlangıcın Sesi.

Kaynaklar:

·         Kutsal Kitap metinleri (Tevrat, İncil) ve Kur’an ayetleri.

·         Eski Yakın Doğu enstrümanları üzerine arkeolojik bulgular ve Wikipedia bilgileri[1][36].

·         Mitolojik metinler: Voluspá (Poetic Edda) çevirileri[9]; Pan efsanesi ile ilgili Merriam-Webster makalesi[11].

·         Hindu kozmolojisi ve şankha kullanımı hakkında bilgiler[13][14].

·         Psikoloji ve antropoloji kaynakları: Britannica (Thunder cult)[15]; Britannica (Bull-roarer)[19] vb.

·         Dilbilim kaynakları: Wiktionary (ṣūr)[3].

·         Hadis kaynakları: Buhari hadisleri[23]; İslam ansiklopedileri.

·         Samuel Shahid, The Last Trumpet eseri ve Dr. David Reagan’ın değerlendirmeleri[31].

·         Rumi’nin sözleri ve Mevlevi sembolizmi[24][25].

·         Yahudi ve Hristiyan eskatolojisi üzerine makaleler[30][27].

(Not: Alıntılar ilgili kaynakların özgün dilinden Türkçeye çevrilerek sunulmuştur. Kaynak referansları metin içinde belirtilmiştir.)[1][11]


[1] [6] Music of Mesopotamia - Wikipedia

https://en.wikipedia.org/wiki/Music_of_Mesopotamia

[2] [21] [22] History of the trumpet - Wikipedia

https://en.wikipedia.org/wiki/History_of_the_trumpet

[3] صور - Wiktionary, the free dictionary

https://en.wiktionary.org/wiki/%D8%B5%D9%88%D8%B1

[4] [5] [36] Tutankhamun's trumpets - Wikipedia

https://en.wikipedia.org/wiki/Tutankhamun%27s_trumpets

[7] Shofar | Meaning, Horn, Worship, & Judaism - Britannica

https://www.britannica.com/art/shofar

[8] The Biblical History of the Shofar in Christianity - Bradley Kellie

https://bradleykellie.com/blog/the-biblical-history-of-the-shofar-in-christianity/?srsltid=AfmBOoqZHsHNcWH_sC8kQ9kSNww_k8cg0Lgqjmw23btUB4F-qvF4Ks7S

[9] [10] The Poetic Edda: Völuspá

http://www.germanicmythology.com/PoeticEdda/VSP45.html

[11] The Mythological Origin of Panic | Merriam-Webster

https://www.merriam-webster.com/wordplay/the-mythological-origin-of-panic

[12] The sounds of the waves, the sounds of the breath, the sound of Om

https://www.hinduamerican.org/blog/the-sounds-of-the-waves-the-sounds-of-the-breath-the-sound-of-om/

[13] [14] Shankha - Wikipedia

https://en.wikipedia.org/wiki/Shankha

[15] [16] Thunder cult | Animism, Shamanism & Rituals | Britannica

https://www.britannica.com/topic/thunder-cult

[17] How Sound Affects Emotion: A Study on Language in Horror Films

https://medium.com/@aj_kontact/how-sound-affects-emotion-a-study-on-language-in-horror-films-5459586f5501

[18] The Archetype of Apocalypse in Culture and Dreams: A Jungian ...

https://phillyjunginstituteblog.wordpress.com/2015/07/28/the-archetype-of-apocalypse-in-culture-and-dreams-a-jungian-perspective/

[19] [20] Bull-roarer | Ritualistic, Aboriginal, Australia | Britannica

https://www.britannica.com/art/bull-roarer

[23]  Sahih al-Bukhari 603 - Call to Prayers (Adhaan) - Sunnah.com - Sayings and Teachings of Prophet Muhammad (صلى الله عليه و سلم)

https://sunnah.com/bukhari/10/1-2

[24] [PDF] Mevlana Celaleddin Rumi'nin Bütün Eserlerinden Seçmeler

https://shahanedostaliyeva.files.wordpress.com/2018/02/mevlana-celaleddin-rumi.pdf

[25] [PDF] mevlevi ayinlerinde kullanılan enstrümanlardan rebab - Semazen.net

https://dosyalar.semazen.net/e_kitap/mevlevi-ayinlerinde-kullanilan-enstrumanlardan-rebab-ney-ve-kudumun-yeri-seda-duzyol.pdf

[26] Isaiah 27:13 And in that day a great ram's horn will sound, and those ...

https://biblehub.com/isaiah/27-13.htm

[27] [28] The Sound of the Shofar | Aish

https://aish.com/59172017/

[29] 10 Things the Shofar Symbolizes - My Jewish Learning

https://www.myjewishlearning.com/article/decoding-the-shofar/

[30] end times - Trumpets in Revelations and Islam - Islam Stack Exchange

https://islam.stackexchange.com/questions/53689/trumpets-in-revelations-and-islam

[31] [32] Islamic Eschatology | Islam | Lamb and Lion Ministries

https://christinprophecy.org/articles/islamic-eschatology/

[33] What is meant by the blowing of the Trumpet? - Islam Question ...

https://islamqa.info/en/answers/49009/what-is-meant-by-the-blowing-of-the-trumpet

[34] Surah Al-Haqqah - 13-52 - Quran.com

https://quran.com/al-haqqah/13-52

[35] Aşkı öldürmüşler mi ki? Ne haldedir bu Alem Üfle sur'a İsrafil Belki ...

https://cl.pinterest.com/pin/pin-em-kitabhayat--790311434580802429/

Yorumlar (0)

Yorum Yap

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!